Popüler Kültür Kavramı

Özgür Kurtuluş
8 min readFeb 8, 2017

--

Birmingam Okulu ya da kültür çalışmaları, günümüz toplumu üzerine yaptıkları araştırmalarda ‘popüler kültür’ olgusunun başlıca çalışma nesnesi olarak almışlardır. Bu kavram aslında Frankfurt Okulunun ‘kitle kültürü’ kavramına karşı geliştirilmiş, ‘kitle’ kavramının sorunlarını aşmak, ve günümüz toplumsal gerçekliğini anlamak için bir çıkış noktası olarak kavramsallaştırılmıştır.

Bununla birlikte ‘popüler’ kavramı ‘kitle’ kavramından daha az sorunlu değildir. Öncelikle sözcük ‘halkın’, ‘halk tarafından sevilen’ anlamındadır. Dolayısıyla kavram ‘halk’ (populace) kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Ancak ‘halk’ın ne olduğu konusu da problemlidir. Halk niceliksel bir çerçevede tanımlanabilir, nüfusun çoğunluğu halk olarak görülebilir. [1] Gerçektende ‘nüfus’ (population) kavramı da dilbilimsel olarak aynı kökenden gelir. Bu anlamda popüler kültür nüfusun çoğunluğu tarafından benimsenen kültürel ürünler bütünüdür. Ancak, sadece niceliksel verilere dayanarak tanımlanabilen bir kültür olgusunun yaratacağı sorunlar aşikardır. Örneğin böyle bir kavramsallaştırma, ‘kitle’ kavramının problemlerini çözemez, hatta popüler kültür, kitle kültürü ile eşdeğer olur. Bu şekilde bir halk kavramsallaştırması ve ilişkili olarak popüler kültür tanımlaması genellikle seçkinci yaklaşımlar tarafından kulanılır. Muhafazakar yaklaşımlar halkı, yani çoğunluğu, yüksek sanatın standartlarını tehdit eden bir ahmaklar yığını ve haddini bilmez cahiller olarak tanımlar. Bu anlamda popüler kültür, yüksek kültürün karşısında, standartları düşük, basit, kaba bir kültür olarak anlaşılır. Marxist kuramcılarda da benzer yaklaşımlar söz konusudur. Frankfurt Okulunun ‘halk’tan anladığı , kendilerine sunulanı sorgulamaksızın alan, bunun çağdaş bir uyuşturucu olduğunun farkına bile varamayan bir akılsızlar topluluğudur. Bu anlamda, popüler kültür, homojen tüketiciler kitlesi olarak algılanan halkın denetleme olanağının olmadığı ve onu, herhangi bir yaratıcı ve geliştirici niteliğe sahip olarak tanımayan ticari araçlar tarafından üretilen ve dağıtılan zorlama bir kitle kültürü olarak algılanır. Marksist kuramcı Georg Lukacs da benzer bir yaklaşım içindedir. Lukacs ‘halk’ı geçmişte ve gelecekte en üretken ve yaratıcı güç olarak tanımlar. Ancak şimdi halk, geçmişte yarattııklarını sahiplenememektedir. Lukacs, halkın kültüründe üç bölümlü bir düşüş yaşandığını iddia eder. “Geçmişteki sağlıklı popüler kültürden düşüş; burjuva sanatının yüksek standartlarından düşüş (burjuva sanatı, ancak halkın kültürüne bağlı olduğu, onunla bütünleştiği ölçüde önemlidir); ve popüler ve yüksek sanatın yeniden birleşeceği, ve evrenselleşen halkın geçmişin sanatını kendi yaratıları olarak algılayacakları sosyalizmin gelecek kültüründen düşüş”.[2] Lukacs, gelecek bir sosyalist toplumda, halkın (gerçek) sanatla yeniden barışacağı ümidini besler.

‘Halk’ kavramı başka bir şekilde ‘toplumdaki tek üretici’ sınıf olan işçi sınıfı ile özdeşleştirilerek de kullanılır. Bu durumda popüler kültür işçi sınıfının kültürüdür. Ancak bu yaklaşım, tıpkı Lukacs’da olduğu gibi idealleştirilmiş bir geçmiş tasarımında hayat bulur. İşçi sınıfı, bir dönem kendi kültürel değerlerini yaratmaya muktedir olmuş, ancak bugün tümüyle egemen sınıfların tahakkümü altına girerek, ona dayatılan değerlere mahkum olmuştur. Bu yaklaşım, Hoggard’ın çalışmasında görüldüğü üzere kolayca yanlışlanabilir. İşçi sınıfının kendine has bir kültür oluşturduğu tezi bu argümanın temel zayıflığını oluşturur.[3] Halkın kültürünün doğrudan ve doğal olarak kendilerine ait olduğu bir ortam yaratmanın olanaksızlığı bu zayıflığın sebebidir. Bu yaklaşım günümüzde işçi sınıfının bir ‘yanlış bilinçlendirme’ içinde kapitalist değerlere maruz kaldığı biçimindeki argümanıyla yukarıdaki seçkinci yaklaşımlara bağlanır.

Popüler kültür, egemen güçlerin tahakkümüne karşı direnenlerin, varolan toplumsal ilişkilere karşı mücadele edenlerin kültürü olarak da kavramsallaştırılmaktadır. Ancak bu kültür kendi başına varolmaktan çok, egemen kültüre, ya da kitle kültürüne karşı kendini tanımlar. Bu anlamda kültür tamamıyla politikleşmiş bilinçli bir etkinlik haline gelmiştir. [4] Bu yaklaşım özellikle Güney Amerika’daki muhalif radikal akımlar üzerinden gelişir. [5]

Popüler kültürü bir yüksek sanat/düşük sanat ikiliğinin dışında, üretim ilişkileri ve kültür üretimi temelinde tanımlayan, Frankfurt Okulunun açtığı yoldan ilerleyen başka bir yalklaşım, kültürü hem materyal hem de ideolojik bir üretim süreci olarak kavrar. Kültür, basitçe ekonominin bir belirleneni değil, ekonomi ile ideolojik üretimin birbirine bağlandığı, karşılıklı etkileşim içinde olduğu bir süreçtir. Bu yaklaşım, ekonomi-politikten ziyade, kültürel yapı, ideoloji ve simgelerin anlamlandırılması üzerine eğilir. Başat kültür ve alt kültürler bu anlamlandırma süreci içinde birlikte ele alınır ve tanımlanırlar. Bu yaklaşımın Gramsci’nin hegemonya kavramsallaştırmasına dayanan yorumları, toplumdaki egemen ve tabii olan arasındaki ilişkilerin tek yönlü ve baskıcı olarak tanımlanmasını reddeder. Popüler kültür hem halkın kendisi için ve kendisi tarafından üretilen kültür olarak, hem de kendisi için üretilen, yönetilen bir kültür olarak tanımlanabilir niteliktedir. Bu anlamda popüler kültür, egemen, ekincil ve karşıt olan kültürel değerlerin farklı biçimlerde ve farklı olasılıklarda biçimlendiği, deneyim ve bilinci yapılandırmada ve kurmada etkili olabildikleri alanları sağlamlaştırabilmek için mücadele ettikleri bir alanı tanımlar.[6] Bu anlamda başat kültür, kurduğu hegemonya içinde altkültürleri yok ederek değil, onları uysallaştırarak, deforme ederek, yeniden tanımlayarak kendine eklemler ve egemenliğini süreklileştirmeye çalışır. Bununla birlikte altkültürler, ya da alternatif kültürler, kendilerini başat kültüre göre tanımlayarak var olur, ancak başat kültüre karşı direnir ve onun egemenliğini sürdürebilmesi için bir takım tavizlerde bulunmasını zorunlu kılar. Bu mücadele toplumsal rızanın oluşmasını sağladığı gibi, egemen iktidarların kendilerini meşrulaştırmak için bir müzakere ve pazarlık alanı yaratır. Başat kültürel değerler kendilerini, bir takım temel değerler dışında (mülkiyet ilişkileri gibi), tümüyle tartışmaya açarlar, sürekli yenilenir ve değişir görünürler. Bununla birlikte, temel değerlerine yönelik tehdit edici radikal eğilimleri bu alandan dışlarlar ve onları marjinalize ederler.

Kültürel pratiklerin siyasal ve ideolojik eklemleri sabit değildirler. Bugün iyi olan yarın kötü olabilir. Dolayısıyla, popüler kültür bir tarihsel dönemden diğerine içerik bakımından değişen kültürel pratiklerdir. Bu pratikler toplumun belirli bir kısmı tarafından deneyimlenmez. Ancak belirsiz bir kalabalık (halk) da söz konusu değildir. Birçok altkültür, toplumsal sınıf ve kültür mücadele içinde yer bulur ve başat kültürle girdikleri ilişkiler çerçevesinde konumlanır. Başat kültüre başarılı bir şekilde eklemlenenler ön plana çıkar. Türkiye’de özellikle son yirmi yıldır ‘güneydoğululuk’ kültürünün nasıl ön plana çıktığını gözlemlersek, bu kültürün kapitalist değerler ve kurallarla uyuştuğu ölçüde yüceltildiğinin farkına varabiliriz. İbrahim Tatlıses, bir ‘doğulu’ olarak ‘devlet’ine ‘millet’ine saygılı olduğu ölçüde bir sanatçı iyi de bir işadamı olarak kutsanmaktadır. Bu anlamda onun ‘doğulu’ kimliğinin, cahilliğinin, silaha olan merakının, kadınlara karşı tavrının ve bir takım karanlık işlerinin bir önemi kalmamaktadır. Bununla birlikte Yılmaz Güney yine bir doğulu olarak, başat kültürel değerlerle, ‘devlet’le, ve varolan ekonomik yapıyla uzlaşmazlığını ön plana çıkardığı ölçüde; ‘lümpen’, ‘katil’, ‘kadın düşmanı’ olarak suçlanmaktadır.

Hegemonya kuramı çerçevesinde halk, ne herkestir, ne de sadece bir gurup ya da sınıftır. Ancak belirli bir tarihsel dönemde birbirlerinden sınıf konumları ve ya o anda içinde bulundukları etnik, cinsiyet vb. konumlanmalar itibariyle, egemen guruplardan farklı olan, eğer farklı mücadeleleri birbirlerine bağlandıkları ölçüde potansiyel olarak birleşebilecek çeşitli toplumsal guruplardır. Halkı tanımlayan, ekonomik, siyasi ve sosyal olarak egemen bir guruptan farklılığı ya da farklılık derecesidir.[7] Bu anlamda sabit, değişmez bir halk tanımı yapılamayacağı gibi, bir tarihsel dönemde halk olarak tanımlanablecek bir gurup, bir diğerinde tanımlanamayabilir. Bir kişi aynı zamanda egemen olarak tanımlanabilecek bir gurubun üyesiyken, egemen guruba muhalif başka bir gurup içinde de bulunabilir, ya da hayatının başka bir döneminde kendini o gurubun içinde bulabilir. Dolayısıyla, ‘halk’ kavramanın belirleyici, sabit ve değişmez tanımları yapılamaz. Halk ne sayısal bakımdan çoğunluğu niteler, ne de işçi sınıfını. Örneğin, ataerkil ilişkilerin hüküm sürdüğü bir toplumda, üretim araçlarına sahip bir iş kadını, toplumda, kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı halkın bir üyesi iken, toplumdaki dengesiz ve sömürüye dayanan ekonomik ilişkiler çerçevesinde egemen gurupta yer alır. Aynı şekilde bir dönem toplumdaki ırkçılığa karşı, halkın bir üyesi olarak tanımlanabilecek bir Ermeni, zamanla, ırkçılığın etkisi kaybetmesi ile farklı bir kimlikle egemen guruplar içinde kendine yer bulabilir. Dolayısıyla, kesin, sabit ve değişmez bir ‘halk’ kavramı yanıltıcıdır. Halk, ne toplumdaki sayısal çoğunluktur, ne de işçi sınıfı gibi belirli bir ekonomik sınıf ya da guruptur.

Dolayısıyla popüler kültür de en azından ‘halk’ kavramına bağımlı olarak tanımlanamaz. Popüler kültür, belli bir gurup tarafından üretilen, ya da belirli bir guruba empoze edilen kültürel ürünler bütünü olarak görüldüğü ölçüde, örneğin, kimlerin bu kültürün dışında kaldığı sorusu açıkta kalır. Dolayısıyla, bu kavramlar her türlü belirgin içerikten uzak tutularak, popüler kültürü sabit kültürel yapılardan ve uygulamalardan oluştuğu şeklinde görmeyen, halk kavramını sabit değişmeyen bir özne olarak algılamayan bir popüler kültür yaklaşımına ihtiyaç vardır.

Kültürel Çalışmalar, özellikle Birmingam Okulu, popüler kültürü bu şekilde ele almaya çalışmaktadır. Çalışmalarını, iki uç varsayım (popüler kültürü bir toplumsal farklılıklar yönetim biçimi olarak ele alarak iktidar ve tahhakküm konusunu devre dışı bırakan ve popüler olanı özgürleştirici olarak kavrayan anlayış ile, edilgen, pasif bir kitle modelinden yola çıkarak, popüler kültür, kültür endüstrileri tarafından dayatılan bir yapı olarak tasarlayan yaklaşım) arasına konumlandırırlar.[8] Öncelikle, kendilerine verileni şuursuzca alan bir topluluk olarak ‘kitle’ kavramsallaştırmasını reddederler. İkinci olarak, genişletilmiş bir kültür kavramı çerçevesinde popüler kültürün bir pratikler bütünü olduğunu ve izleyicilerin, üretim, dağıtım ve tüketim sürecinin tümünde etkili oldukları varsayımına dayanır. Popüler kültür, dünyayı anlamlandırma mücadelesinde bir alandır ve bu alanda tahakküm ilişkileri olduğu kadar direniş de vardır. Dolayısıyla kültürel çalışmalar, bir gurubun ya da sınıfın, toplumdaki diğer sınıfları ‘kandırarak’ , bir takım ‘sahte ihtiyaçlar’ yaratarak , ‘yanlış bilinçlendirerek’ onları kontrol ettiği yolundaki anlayışı reddeder. Popüler kültüre karşı, negatif ya da pozitif bir tavır almaktansa, onun toplumsal gerçekliğin önemli bir parçası olarak incelenmesi gerektiğinin altınnı çizer.[9] Popüler kültür-sınıf ve popüler kültür-devlet ilişkilerinin, belirli tarihsel koşullarda ve popüler kültüre sabit bir anlam yüklenmeksizin incelenmesi gerekliliğini belirtir. Popüler kültürün, disiplinler-arası bir alanda incelemenin mümkün olduğunu iddia eder. Bu anlamda popüler kültür incelemeleri, sadece sosyoloji ve siyaset bilimini değil, psikoloji, antropoloji, ekonomi ve ekonomi-politiğin teorik ve metodolojik çerçevesinde incelenebilir. Bununla birlikte popüler kültür, hegemonya kavramı çerçevesinde ideolojik mücadelenin, anlamlandırma siyasetinin yapıldığı bir alandır. Elbette bu mücadelede bazı sınıflar üretim araçlarına sahip olmanın avantajıyla daha şanslıdırlar. Bununla birlikte alternatif söylemler ve altkültürler toplum içinde kendilerine belli direnme noktaları bularak ve birbirleriyle dayanışmaya girerek mücadeleyi sürdürebilirler.

İktidar ve direnme ilişkileri, John Fiske’ye göre popüler kültürün yaratıcı özelliğidir. Kültür endüstrisinin ürettiği ürünler içlerinde taşıdıkları merkezileştirici, disiplin altına alıcı, kitleleştirici, homojenleştirici etkilere karşın, yaratıcı beğeniye dayanan kullanılma biçimleri sayesinde bir biçimde kültürel kaynaklara dönüşür. İzleyici beğenisine seslenen ürünleri talep etmekle, dolaylı da olsa anlamların ve hazların üreticisi haline gelir.[10] Fiske’ye göre popüler kültür saf tüketime dayanarak tanımlanamaz. Kültür, üretilen, dayatılan, empoze edilen, kitlelere hazır olarak sunulan birşey değil, toplumsal sistem, toplum tarafından üretilen aktif bir süreçtir. Bu anlamda popüler kültür halkındır.Ancak modern toplumlarda, daha önceki toplumlardan farklı olarak, kültürün yayılması sürecinde kitle iletişim araçları aktif bir rol oynar. İletişim teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak kültür ürünleri gittikçe daha hızlı bir şekilde geniş alanlara yayılmakta, ve daha çok insana hitap etmektedir. Bu, Gellner’in kültürün homojenleşmesi dediği süreçtir. Kitle iletişim araçları, özellikle televizyon, kültürün aktarımında oynadığı rolle, toplumsal sistem içinde kendine merkezi bir yer edinmiştir. Bununla birlikte bu teknolojiler, basitçe kültürü taşıyan araçlara indirgenemezler. Örneğin televizyon kendine has teknolojik donanımı ve örgütlenme biçimi ile kültürel ürünlerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynayabilir. Bu yüzden kitle iletişim araçları (medya), popüler kültür çalışmalarının en önemli araştırma nesnesi haline gelmişlerdir.

Referanslar

[1] Erdoğan İ., (1999) Popüler Kültür Alanında Egemenlik ve Mücadele, Popüler Kültür ve İktidar içinde, sf: 19. ve Alemdar, K., & Erdoğan, İ., a.g.e, sf: 99–100

[2] Bennett, T., (1986), The Politics of Popular and Popular Culture Popular Culture and Social Relations içinde sf:13–14

[3] Bu konuda bir araştırma için bkz: Swingewood, A., (1996), Kitle Kültürü Efsanesi. Swingewood, çalışmasında, 19. yüzyılda varolduğu iddia edilen işçi sınıfı kültürünün bir yanılsamadan ibaret olduğunu, varolanın orta sınıf değerlerinin topluma kabulş ettirilmesinden başka birşey olmadığını iddia eder. Dolayısıyla bir işçi sınıfı kültüründen sözetmek olası değildir.

[4] Alemdar, K. & Erdoğan, İ., (1994), a.g.e., sf: 111–112

[5] Güney Amerika’daki popüler sol hareketler için bkz. Canclini, N.,G., (1999), Kültür ve İktidar Araştımalarının Durumu, Popüler Kültür ve İktidar içinde, sf: 133–167

[6] Bennett, T., (1999), a.g.e. sf: 15

[7] Bennett, T., (1999), a.g.e, sf: 20

[8] Hall, S., (1981), Notes on Deconstructing ‘The Popular’, People’s History Socialist Theory içinde, sf: 228

[9] a.g.e, sf: 232–234

[10] Fiske, J., (1989) Understanding Popular Culture Reading the Popular içinde, sf: 40

Originally published at ozgurkurtulus.com.tr.

--

--

Özgür Kurtuluş

Dijital pazarlama ve sosyal medya iletişimi alanında çalışıyorum. Teknoloji ve iletişim politikaları, siyasal iletişim ve dijital demokrasi özel ilgi alanlarım.